Print this page
Sunday, 06 November 2016 00:00

Kalın Bağırsak Kanseri

Written by 
Rate this item
(2 votes)

Kolon ve rektum, sindirim sisteminin kalın bağırsak denen kısmını oluşturur. Son 20 cm’lik kısmı rektum, buradan ince bağırsaklara kadar olan kısmı ise kolon olarak adlandırılır. Toplam yaklaşık 1,5 m uzunluğundadır. Kolonun rektumla birleştiği yer sigmoid kolondur. Kolonun ince bağırsakla birleştiği yere çekum adı verilir. Kısmen sindirilmiş gıdalar ince bağırsaktan kolona gelir. Kolon su ve mineralleri besinden ayırır, geri kalanı anüsten atılmak üzere depolar.

Kolondan başlayan kansere kolon kanseri, rektumdan başlayan kansere rektal kanser denir. Kolon ve rektum kanserleri bu organların iç yüzeyini örten tabakayı oluşturan hücrelerden gelişir. Sağlık Bakanlığı'nın istatistiklerine göre en sık görülen ilk 5 kanser arasındadır. Her yaşta görülebilmelerine rağmen en sık 50 yaşından sonra gözlenmektedir. Ortalama görülme yaşı 63’dür. Kadın-erkek arasında görüme sıklığı açısından pek bir fark yoktur. Kolorektal kanser kolon ve rektumun dışına çıktığında, kanser hücreleri genelde yakındaki lenf bezlerinde bulunabilir. Kanser hücreleri bu lenf bezlerine ulaşabilirse diğer bezlere, karaciğer ve uzak organlara ulaşabilir.

 

Risk Faktörleri


Kolorektal kanserin kesin sebebi bilinmemektedir. Kolorektal kanser için bazı risk faktörleri vardır:

Yaş: Kolorektal kanser, genelde yaşlılarda görülür. Hastaların %90’ı 50 yaşından sonra tanı alır. Ortalama yaş 60’lı yaşlardır.

Polipler: Polip iyi huylu bir tümördür. Kolon veya rektumun iç duvarından kaynaklanırlar. 50 yaşın üzerindeki insanlarda yaygındır. Bazı polipler (adenomlar) kanserleşebilir. Bu durumda, kanserleşme riski nedeniyle polip çıkartılmalı ve düzenli aralıklara kontrol edilmelidir. Poliplerin erken tanısı ve alınması, kolorektal kanser riskini azaltır.

Ailede kolorektal kanser öyküsü: Bir kişinin yakın akrabalarında (anne, baba, kız veya erkek kardeş, çocuklar) kolorektal kanser öyküsü varsa bu hastalığa özellikle daha genç yaşta yakalanma riski artar.

Genetik bozukluklar: Belli genlerdeki değişiklikler kolorektal kanser riskini arttırır. Herediter nonpolipozis kolon kanser (HNPCC) kalıtımsal (genetik) kolorektal kanserin en yaygın tipidir. Tüm kolorektal kanser vakalarının %2’sini oluşturur. HNPCC genindeki değişiklikler nedeniyle olur. Değişmiş HNPCC genli hastaların %75’inde kolorektal kanser gelişir, kanserin ortalama tanı yaşı 44’dür.

Familyal adenomatöz polipozis (FAP) kolon ve rektumda kalıtımsal poliplerle karakterize nadir bir durumudur. APC adında özel bir gendeki değişiklikler sonucu olur. Tedavisi kalın bağırsağın tamamının çıkarılmasıdır. FAP tedavi edilmez ise 40 yaş civarında kolorektal kanser gelişir. FAP tüm kolorektal kanser vakalarının %1’den azını oluşturur.

Daha önceden kolorektal kanser geçirmiş olmak: Kolorektal kanser öyküsü olan bir kişide tekrar kolorektal kanser gelişebilir. Yumurtalık, rahim ve meme kanseri öyküsü olan kadınlarda kolorektal kanser riski artmıştır.

Ülseratif kolit veya Crohn hastalığı: Bağırsakta adı geçen iltihabi hastalığı olanlarda kolorektal kanser riski artmıştır. Bu kişilerde normal topluma göre 10 kat artmış risk mevcuttur.

Diyet: Hayvansal yağdan zengin, kalsiyum, folat ve liften fakir diyetle beslenenlerde kolorektal kanser riski artmıştır. Meyve ve sebzeden fakir beslenmek de riski artırır.

Sigara: Sigara içen hastalarda polip ve kolorektal kanser riski artmıştır.

Korunma

Kalın bağırsak kanserlerinden korunmada tarama yöntemlerinin yanı sıra riski azaltıcı bazı basamaklar da mevcuttur. Örneğin fiziksel egzersiz, aşırı kilolardan kurtulmak, sigara ve alkol kullanmamak, yüksek lifli, düşük yağ içerikli gıdaları tüketmek bunlardan birkaçıdır.

Belirtiler


Bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler

İshal, kabızlık, bağırsakta tam boşalmama hissi

Dışkıda kan (parlak ya da koyu kırmızı)

Normalde olduğundan daha ince dışkılama

Genel abdominal rahatsızlık ( gaz, kramplar, şişkinlik)

Bilinen bir neden olmaksızın kilo kaybı

Sürekli yorgunluk

Bulantı ,kusma

Kalın bağırsak kanserlerindeki bulgu ve belirtiler, tümörün evresine göre değişir. Tümör bağırsak içene doğru büyürken bulgu vermezken, tam tıkandığında oluşan, hastanın gazını ve dışkısını çıkaramadığı duruma kadar değişen belirtiler verebilir. Burada klinik açıdan önemli bir durum sağ taraftaki bağırsak çapının soldan daha geniş olması ve geçişle ilgili belirtilerin daha geç olmasıdır. Kalın bağırsağın sağ tarafındaki tümörlerde gözlenen belirtiler dışkı ile birlikte fark edilmeyen kan kaybı ve bu kanamaya bağlı kansızlık, halsizlik, nefes darlığı, çabuk yorulma, dışkılama alışkanlarında değişikliktir. Zaman zaman kabızlık ve ishal atakları, karın ağrısı, karında şişkinlik, kilo kaybı diğer bulgulardır. Kalın bağırsak tümörlerinin en sık yerleşim yeri sol tarafdır, burası da kalın bağırsağın dar yerlerindendir. Bu yüzden sol taraf tümörlerinde bağırsak tıkanıkları karşımıza daha çok çıkmaktadır.

Rektum tarafında yani makata yakın kısımdaki tümörlerde en sık bulgu, dışkıya kan bulaşmasıdır. Burada dikkat edilecek durumlardan birisi hemoroid denen hastalıkta da dışkıda kan gözlenir ve kişi bu durumu karıştırarak teşhis ve tedaviyi geciktirebilir. Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, dışkı çapının incelmesi, kabızlık, dışkılama sonrası tam boşalamama, karında şişkinlik gözlenen diğer bulgulardır. Bu bulgulardan şüphelendiğinizde doktora başvurmalısınız. Geç dönemde kalın bağırsak kanserlerinin istenmeyen durumlarından biri barsağın tam tıkanmasıdır. Bundan başka oluşabilecek durumlar arasında büyük damarın duvarının yıkılması sonucu ciddi kanamalar, tümörün bağırsak duvarını delmesi, buna bağlı kalın bağırsaktaki mikropların karın zarına yayılması, karın boşluğunda sıvı toplanması şeklindedir.

Çoğunlukla bu belirtiler kansere bağlı değildir. Diğer başka sağlık problemleri bu belirtilere yol açabilir. Ancak bunlardan herhangi birine sahip kişilerin, erken tanı ve tedavi için doktora başvurması önerilir. Genelde kanserin erken dönemlerinde ağrı olmaz. Ağrı olmasını beklemeden doktora başvurmak kanserin erken tanısında önemlidir.

Tanı


Diğer kanserlerde olduğu gibi kolon kanserleri de iyice büyüyene kadar belirti vermezler. Bu nedenle amaç, daha kanserde belirti yokken tümörü ortaya koymak olmalıdır. Belirtiler gelişmeden önce bir kişinin kanser için taranması poliplerin ve kanserin erken tanınmasında yardımcı olur. Poliplerin erkenden tanınıp çıkartılması, kolorektal kanseri önleyebilir. Erken tanı konulduğunda, kolorektal kanserin tedavisi daha etkin olabilir.  Bu nedenle, 50 yaş üstündeki kişiler izlenmeli ve kolorektal kanser için artmış riski olan kişiler daha erken tarama programına alınmalıdır.

Erken tanıda kullanılan tarama testleri şunlardır:

Dışkıda gizli kan testi: Kanserler ve polipler kanadığından bu test ile dışkıda az miktarda kanı saptamak mümkündür. Ancak hemoroid gibi kanser dışı kanama nedenleri de bu testte pozitifliğe yol açabilir.

Sigmoidoskopi: Rektum ve sigmoid kolon denen bağırsağın son 60 cm’lik kısmı görüntülenir. Polip tespit edilirse polipektomi denilen bir işlemle çıkartılmasına olanak sağlar.

Kolonoskopi: Tüm kolonun iç duvarı görüntülenir, varsa polipler çıkartılabilir.

Rektumun parmakla muayenesi: Doktor vazelinle kayganlaştırarak eldivenli parmağı ile rektumu muayene eder.

Çift kontrastlı baryumlu kolon grafisi: Makattan beyaz opak madde verildikten sonra çekilen filmlerle tümörü göstermeyi sağlar. Büyük tümörleri göstermede faydalıdır ancak kolonoskopi kadar güvenilir değildir.

Tarama ve tanı hakkında araştırmalar: Polipler ve kolorektal kanserin saptanması konusunda yeni teknikler denenmektedir. Bunlardan biri kolonun bilgisayarlı taraması, diğeri dışkı örneklerinde yapılan genetik testlerdir. Bu testler henüz rutin kullanıma girmemiştir.

Risk gruplarına girmeyen hastalara, 50 yaşından başlayarak gaytada gizli kan taraması, 50 yaşın üzerinde ise en azından 5 yılda bir sigmoidoskopi, 10 yılda bir kolonoskopi yapılması önerilmektedir. Risk grubunda olan hastalardan; daha önce polip çıkarılmış olan hastalar bu işlemden sonra 1-3 yıl içinde tekrar kolonoskopi yaptırmalıdır. Anne baba gibi yakın akrabalarında kalın bağırsak kanseri tanısı konmuş olanlar 40 yaşından önce veya akrabasına tanı konulduğu yaştan en geç 8-10 yıl önce taramayı başlatmalıdır. Kalıtsal non-polipozis kolorektal kanser için genetik test yaptırılmalıdır. Ailesel adenomatoz polipozis (FAP) olarak adlandırılan hastalık olan kişiler genetik danışmanlık almalı ve 10-15 yaşından itibaren kolonoskopi ile takip edilmelidir. Meme, kadın genital organ kanseri olan kişiler 40 yaşından sonra, ülseratif koliti olan kişiler ise tanı aldıktan sonra periyodik olarak kolonoskopi yaptırmalıdır. Kolorektal kanser belirti ve bulguları olan kişilerde, bunların kanser ya da başka bir nedene bağlı olduğunun saptanması gereklidir. Doktor, kişinin aile öyküsünü, medikal özgeçmişini sorgular. Tarama bölümündeki testlerden bir ya da daha fazlası uygulanır. Kalın bağırsak kanserlerinin teşhisi rektoskopi, sigmoidoskopi veya kolonoskopi ile tümörün görülmesi ve alınacak biopside kanserli dokunun gösterilmesi ile olur. Tetkiklerde anormal bir bulgu saptanırsa (polip gibi) kanser hücrelerini saptamak için biyopsi şarttır. Sıklıkla anormal alan kolonoskopi veya sigmoidoskopi ile çıkartılır. Patolog tarafından çıkartılan doku mikroskop altında kanser hücrelerinin varlığı açısından incelenir.

Evreleme

Biyopside kanser tespit edilirse doktor en iyi tedaviyi planlamak için hastalığın yayılımını (evresini) bilmek zorundadır. Evreleme tümörün yakın dokulara ve vücudun diğer bölgelerine yayılma derecesine göre yapılır.

Evreleme için aşağıdaki tetkikler yapılır:

Kan testleri: Kanda karsinoembriyonik antijen (CEA) ve diğer maddeler araştırılır. Kolorektal kanserli bazı hastalarda ve kanser dışı bazı durumlarda CEA düzeyleri yükselebilir.

Kolonoskopi: Tanıda kolonoskopi yapılmadıysa tüm kolon ve rektum kolonoskopiyle incelenir.

Endorektal ultrason: Bir ultrason probu rektum içine yerleştirilir. Prob insanların duyamayacakları ses dalgaları yayar. Rektum ve çevre dokular bu ses dalgalarının yansımasını görüntüye dönüştüren bilgisayar tarafından görüntülenir, tümörün rektumda derinliği, lenf nodları ve yakın dokulara yayılımı hakkında bilgi verir.

Göğüs radyografisi: Kanserin akciğerlere yayılımını gösterir.

Bilgisayarlı tomografi (BT): Karaciğer, akciğer ve vücudun diğer bölgeleri görüntülenir.

Doktor evreleme için gerekirse başka tetkiklere de başvurabilir (MRI gibi). Bazen evreleme cerrahiyle tümör çıkartılıncaya kadar tamamlanamaz.

Doktorlar kolorektal kanser evrelerini aşağıdaki gibi tanımlarlar:

Evre 0: Kanser sadece kolon ya da rektumun en iç duvarındadır. (karsinoma in situ olarak da adlandırılır)

Evre I: Kanser kolonun veya rektumun daha iç duvarından gelişir. Tümör kolonun daha dış duvarına ulaşmaz, kolon dışına yayılmaz. (Dukes A evre I kolorektal kanserin diğer ismidir.)

Evre II: Tümör kolon veya rektumun daha derin duvarına yayılmıştır ancak kanser hücreleri lenf nodlarına yayılmamıştır. (Dukes B olarak da adlandırılır)

Evre III: Kanser yakın lenf nodlarına yayılmış ancak vücudun diğer bölgelerine yayılmamıştır. (Dukes C diğer ismidir)

Evre IV: Kanser akciğer ve karaciğer gibi vücudun diğer bölgelerine yayılmıştır. (Dukes D diğer ismidir.)

 

Rekürren kanser:

Kanser tedavi edildikten ve saptanmaz hale geldikten belli bir süre sonra kolon veya rektum ya da vücudun başka bir bölümünde tekrar ortaya çıkar buna rekürren kanser denir.

Tedavi


Kalın bağırsak kanserlerinin tedavisinde cerrahi, radyasyon ve kemoterapi başlıca kullanılan tedavi yöntemleridir. Tedavi, tümörün yerleşim yeri ve evresine göre değişmektedir. Tedaviye başlamadan önce hastalar hastalığın evresini, tedavi seçeneklerini, tedavi yan etkilerini, tedavinin normal yaşamları üzerindeki olumsuz etkilerini, tedavinin maliyeti ve kendisi için uygun olabilecek yeni klinik çalışmaların varlığını sorgulayabilir.

Cerrahi: Cerrahi tedavi, kanserin tedavisinde ana basamağı oluşturur. Ama bunun için kanser uzak organlara (karaciğer, akciğer, beyin, kemik vb.) yayılmamış olmalıdır. Cerrahi yöntemde tümörlü kısım etraftaki sağlam dokuyla beraber çıkartılır. Bunun yanında bağırsağı vücuda bağlayan mezenter denilen doku ve lenf bezleri de çıkartılır. Rektum kanserlerinde tümör kalın bağırsağın sol tarafının bir kısmı ile birlikte alınır ve iki uç birbirine birleştirilir. Birleştirmenin mümkün olmadığı durumlarda cerrah, sağlam bağırsağın ucunu karın duvarına ağızlaştırır, diğer ucu kapatır. Buna kolostomi denir. Özel kolostomi torbaları vasıtasıyla dışkı dışarı alınır. Çoğu hastada bu durum geçicidir, cerrahi sonrası kolon veya rektum iyileşmesi tamamlanınca kapatılır. Rektum alt bölgelerinde makata çok yakın kısımlarda tümörü olan hastalarda kolostomi kalıcı olabilir. Son yıllarda özellikle karaciğere ve akciğere yayılan bağırsak tümörlerinde o bölgedeki tümörü tamamen çıkartıldığı durumlarda da artık cerrahi tedavi uygulanmakta ve sonuçlar çok yüz güldürücü olmaktadır.

Kemoterapi: Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için antikanser ilaçları kullanmaktır. Sistemik tedavi olarak adlandırılır, çünkü ilaçlar kan dolaşımına geçerek vücuttaki kanser hücrelerini öldürür. Kolon kanserinin bazı evrelerinde ve vücudun başka yerine sıçramış olduğu durumlarda sıklıkla kullanılan bir tedavidir. Antikanser ilaçlar ağız ya da damar yoluyla verilebilir. Hastalar hastanede ayaktan hasta olarak nadiren de yatarak bu tedavileri alabilirler. Hastalar kemoterapiyi tek başına ya da, cerrahi, radyoterapi ile kombine olarak alabilirler. Cerrahi öncesi verilen kemoterapiye neoadjuvant kemoterapi denir, cerrahi öncesi büyük tümörlerin küçülmesi amaçlanır. Cerrahi sonrası verilen kemoterapiye adjuvant kemoterapi denir ve cerrahi sonrası kalan kanser hücrelerini yok etmek, kanserin kolon rektum ya da vücudun başka bir bölgede tekrarlamasını önlemek amaçlanır. Kemoterapi ilerlemiş hastalığı olan kişilere de uygulanabilir.

Radyasyon Tedavisi: Radyoterapi olarak da adlandırılır. İyonize radyasyonla tümör hücrelerinin tahribatına yol açan lokal bir tedavidir. Tedavi edilen alandaki kanser hücrelerini yüksek enerjili ışınlarla öldürmek amaçlanır. Radyoterapi, ameliyat öncesinde tümörün küçültülmesi amacıyla veya ameliyat sonrası nüksleri önlemek için kemoterapi ile beraber verilebilir. Radyoterapi genellikle rektum kanserlerinde ve bunların bazı evrelerinde kullanılmaktadır.

Yan Etkiler


Kanser tedavisinin yan etkileri

Tedavi sağlıklı hücre ve dokuları da etkilediği için istenmeyen yan etkiler yaygındır. Tedavi şekline göre yan etkiler değişmektedir.

Cerrahi sonrası iyileşme zaman alır, bu sırada ağrı ve rahatsızlık hissi olabilir. Ağrı kesiciler kullanılabilir. Cerrahiye bağlı diğer yan etkiler olarak; halsizlik, yorgunluk, kabızlık ya da ishal, kanama, infeksiyon gibi acil tıbbi tedavi gerektiren durumlar ve kolostomi sonrası ciltte irritasyon sayılabilir.

Kemoterapinin yan etkileri, uygulanan ilacın tipine ve dozuna bağlı olarak değişmektedir. Genelde antikanser ilaçlar hızlı çoğalan hücreleri etkiler. En çok etkilenen hücreler kan hücreleridir. Bu hücreler enfeksiyonla savaşır, kan pıhtılaşması yapar ve vücuttaki dokulara oksijen taşırlar. İlaçlar kan hücrelerini etkilediğinde hastaların enfeksiyon ve kanamaya eğilimleri artar, kendilerini halsiz ve yorgun hissederler. Saç kökü hücreleri etkilendiğinde saç dökülmesi olur. Saçlar tekrar çıkar ancak farklı renk ve yapıda olabilir. Sindirim sisteminde iştahsızlık, bulantı, kusma, ishal, ağız ve dudak yaralarına yol açabilir. Bu yan etkilerin çoğu ilaçlarla kontrol edilebilir. Radyasyon tedavisinin yan etkileri verilen radyasyon miktarı ve tedavi edilen bölgeye göre değişmektedir. Karın bölgesine verilen radyoterapi; bulantı, kusma, ishal, kanlı dışkılama, dışkı kaçırmaya yol açabilir. Ayrıca ciltte kızarma, kuruma ve halsizlik ve yorgunluk olabilir.

Tarama


Risk gruplarına girmeyen hastalara 50 yaşından başlayarak gaitada gizli kan taraması, 50 yaşın üzerinde ise en azından 5 yılda bir sigmoidoskopi, 10 yılda bir kolonoskopi önerilmektedir. Risk grubunda olan hastalardan, daha önce polip çıkarılmış olan hastalar bu işlemden sonra 1-3 yıl içinde tekrar kolonoskopi yaptırmalıdır. Anne baba gibi yakın akrabalarında kalın bağırsak kanseri tanısı konmuş olanlar, 40 yaşından önce veya akrabasına tanı konulduğu yaştan en geç 8-10 yıl önce taramayı başlatmalıdır. Kalıtsal non-polipozis kolorektal kanser için genetik test yaptırılmalıdır. Ailesel adenomatoz polipozis (FAP) olarak adlandırılan hastalık olan kişiler genetik danışmanlık almalı ve 10-15 yaşından itibaren kolonoskopi ile takip edilmelidir. Meme, kadın genital organ kanseri olan kişiler 40 yaşından sonra, ülseratif koliti olan kişiler ise tanı aldıktan sonra periyodik olarak kolonoskopi yaptırmalıdır.

Ulusal kanser tarama programına göre kadın ve erkeklerde uygulanacak tarama; 50-70 yaş arası 2 yılda bir gaitada gizli kan testi ve 10 yılda bir kolonoskopi yapılmalıdır.

Buradaki metin genel bir bilgilendirme olup, hastalıklar  değişkenlik gösterebileceğinden kişisel değerlendirme için uzmanınızla görüşünüz. 

Kaynak: Kanser Savaş Daire Başkanlığı

Read 3849 times Last modified on Sunday, 06 November 2016 13:38

Latest from Şenyurt Aile Sağlığı Merkezi